15 Şubat 2019 Cuma

Merak ve Zamana Bırakma Sanatı

      

         İnsanoğlu, varoluş itibarı ile meraklı bir yapıya sahiptir, bazı şeyleri deneyimlemek ve sonucunu görmek ister. Bu merak sayesinde gelişen bilim dallarından biri de arkeolojidir. İnsanoğlu, kendinden önce yaşayan insanları ve diğer canlıları merak etmiştir. İster yüz yıl önce olsun ister bin yıl önce olsun Dünya üzerinde belli bir süre yaşamını sürmüş varlıkları bilmek ve onların hayatlarına dair ipuçlarını bulmak için yola çıkan insanların en büyük dürtülerinden biri meraktır. Merakın iç içe olduğu başka bir alan ise felsefedir, öyle ki Platon "Felsefe, merakla başlar." der. İnsanoğlu merak eder, düşünür, sorular sorar ve kendince bir sonuca ulaşır. 

 O zaman merak iyidir?
      Merak sizi yönlendiren bir dürtü olması nedeniyle bu dürtünün sizi neye yönelttiği önemlidir. Yukarıda bahsedilen örneklerdeki gibi merak size yeni şeyler öğretebilir, sizi iyi ve güzel olana yönlendirebilir. Kendi içinize yönelebilir, ruhunuzun derinliklerini sorgulayabilir, gerçek benliğinizi ve belki de kişisel görüşlerinizi yeniden ele alabilirsiniz. Ben kimim? Neyim? Ne olmak istiyorum? Beni ne mutlu eder? X durumunda neden böyle bir tutum sergiliyorum? Benim hakkımda kötü düşünenlere kin besliyor muyum? Neden kin besliyorum? Bunun bana bir yararı var mı? gibi kendinize bir sürü soru yöneltebilir, bilinçaltınızın kapılarını arayabilirsiniz. Yani kısacası kişisel hayat felsefenizi bulabilirsiniz. Bir insan için kendi değerlerini bilmek, kendi bilmecesini çözmek zordur fakat bunu becerebilirseniz hayatınızın nasıl kolaylaştığını göreceksiniz. Bunun için yapmanız gereken tek şey: sorgulamak, kendizi... Önceliklerinizi ve hayattaki emellerinizi sorgulamaktan başlayabilirsiniz ama bazen de merak başınızı derde sokabilir.

O zaman merak kötüdür?
      Merak sizi yönlendiren bir dürtü olması nedeniyle bu dürtünün sizi neye yönelttiği önemlidir demiştik, bunu biraz açalım. Bir insanın kötü olduğunu bildiği şeylere merak salması onu ileride geri dönülemez bir noktaya getirebilir. Sigarayı kullanan ve bağımlısı olan bireylerin birçoğu merakla bu merete başlamıştır, ya tadını ya da kullandıktan sonra ne gibi şeyler olacağını merak etmiştir ve tabii ki nikotin de bu arada boş durmamış insanın boynuna yapışmıştır, ayrılmak zor olacaktır. Ne de olsa "insan, kendinin hem en iyi dostu hem de en kötü düşmanıdır" derler. Bazen de merak yararsız olabilir ne iyidir ne de kötüdür, sadece yararsızdır. 

O zaman merak yararsızdır?
      Bu merakı yararsız merak kategorisine alıyorum, çünkü gerçekten hiçbir yararı yoktur ne size ne de karşınızdaki insana. Peki, bu hangi merak? Aklınıza bir şey geldi mi? Söylüyorum o halde. Başkalarıyla ilgili şeyleri merak etme. Yani daha çok başka insanların hayatlarını, yaşadıkları olayları merak etme durumudur, size X kişisinin evini, arkadaşlarını, yaşamını kısacası sahip olduklarını merak ettirir ve sonucunda da bu kişiye (kendinize göre) pay biçmenize neden olur. Öğrenilenler genelde önyargı ve dedikoduyu beraberinde getirir. Sonuç olarak düşündüğümüzde merak edilip öğrenilen bu bilgilerin size ve hayatınıza bir katkısı olmaz. Yararsız bir şeyin peşine düşmek de insanın kendisine ve zamanına yapmış olduğu büyük bir eziyetidir.

Peki o zaman, ne bu zamana bırakma sanatı?
      Bazen de insan farklı konulara merak salar, bu merak öyle bir konuyu çevrelemiştir ki sonucu iyi mi, kötü mü ya da yararsız mı olacak bilemezsiniz. Meraktan kaynaklanan bir an önce sonuca ulaşma isteğiyle bu durum insanı kemirip bitirebilir, insana adeta dert olur. Bu tarz durumlarda ve özellikle de elinizde olmayan durumları ve sonuçlarını merak etmek ve farklı sonuçları düşünüp durmak hem sizi hem de zihninizi yorar. Üstünde durduğum konunun daha iyi anlaşılması için basit bir örnekle ele alacak olursak önemli bir sınavdan düşük alma korkusunu içinde barındıran bir üniversite öğrencisi kafasında farklı senaryolar üretebilir, sınavdan geçtiğini ya da sınavdan kaldığını hayal edebilir, sınavdan kalırsa neler olacağını ve beraberinde oluşabilecek, genelde de kendince abartarak, olası kötü durumların üzerine kafa yorar. Bu durum kişinin hem çalışma şevkini hem de kendi yaşam kalitesini düşürür. Burada kişinin yapması gereken aslında basittir; çalışmak, elinden geleni yapmak ve gerisini bırakmak. Bunu islamdaki tevekkül inancıyla örtüştürmemiz münkündür, kişi elinden geleni yaptıktan sonra sonucunu Allah'a bırakır, çünkü bilir ki kendine düşen görevi yerine getirmiştir ve daha fazla yapılacak bir şey kalmamıştır. Bu kısımda devreye zamana bırakma sanatı giriyor. Sanat diyorum çünkü bunu herkes yapamaz ve kimi zaman kişinin kendisini sorgulayıp hayat felsefesini bulmasından bile daha zor olabilir. Bunu alışkanlık haline getirip bir yaşam biçimi olarak benimsemek tabii ki mümkündür ama emek, çaba, itina ve kendini kontrol edebilme becerisi gerektirir. Ticarete atılmada, bir alanda girişimde bulunmada ve hatta insan ilişkilerinde bile bu böyledir, insan bazen bazı şeyleri sürekli dürtüklemek yerine merak etmeyi bırakıp zamana bırakmayı öğrenmelidir, tabii bu aşamada sadece oturup bekleyin demiyorum. Bekleme sürecinden önce elinizden geleni yapın ki kafanız rahat olsun, çünkü kafanız rahat olursa yaşamınız da kolaylaşır :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

EĞER TESADÜFEN YA DA HERHANGİ BİR ŞEKİLDE BU YAZIYA ULAŞTIYSANIZ VE OKUDUYSANIZ, LÜTFEN YORUM YAPIN! :)

Yorumlarınızı bekliyorum...
---
Waiting for your comments...