2 Mart 2017 Perşembe

Derin Sancı

Yazarken böyle bir şey planlamamıştım fakat böyle gelişti...


        Ayağımı hafiften yakan sıcacık kumda ilerliyorum, denize biraz daha yaklaşıyorum, burnumu bir yosun kokusu esir alıyor. Uzaklarda küçük bir dağı andıran ada beni karşılıyor. Bundan uzun zaman öncesinde babamla oraya kadar yüzmüştük de adaya kendimizi zor atmıştık, abartmıyorum belki iki saat adada geri dönüş için dinlenmek zorunda kalmıştık. Geri döndüğümüzde ise endişeden çılgına dönmüş annem bizi karşılamıştı. Zaman çabuk geçmiş derken sonunda ayağıma su dokunmaya başladı, o gidip gelen dalgalar ayağımı okşuyor. Bembeyaz köpükler ve ılık bir su. İyi ki buraya geldim. Yine adaya yüzer miyim? Hiç sanmıyorum. Biraz daha içeri girip öylece suyun ortasında duruyorum, bir kaç saniyeliğine gözümü kapatıyorum, hayır hiç bir şey hayal etmiyorum. Her yer karanlık, ta ki yüzümü güneşe dönünceye kadar, işte o anda siyahıma turuncu ve sarılar karışıyor, güneş beni aydınlatıyor, gözlerimi açmamakta ısrarcıyım ama bir saniyeliğine dengem bozuldu. Dalgaların da etkisiyle düşmekten kurtulamadım. Saçlarım kumlara ve suya karıştı, ara ara yüzüme çarpan dalgalar, beni ve tüm bedenimi esir aldı. Burada ne yaptığım hakkında hiç bir fikrim yok, tek bildiğim şey ise şuan ruhumu saran rahatlama hissi. Kollarımı ve bacaklarımı yana ayırıp aynı karın üstünde yaptığım gibi kendi izimi çıkartmak istedim ve tahmin edersiniz ki dalgalar izin vermedi. Ben çizdim onlar sildi, sadece bunları silecek güce mi sahipler yoksa ruhumdan da kiri pası silerler mi bilmiyorum. Biraz açılıp yüzmek üzere doğruldum ve ayağa kalktım. Denizin iç kısmına doğru yürüdüm ve sonrasında kendimi suyun üzerine bıraktım. Güneş yüzüme vuruyor, ılık su bedenimi okşuyor. Zihnimi biraz rahat bıraktım, beynimin sol köşesini bir şey kemiriyor adeta, odaklanamıyorum. Bu ses beni mahvediyor, bu kemirti... Gözümü açtım. Yataktayım, loş ışıklı bir odadayım. İleride bir kapı var. Yan tarafımda ise bir komodin, üzerinde de bir bardak su. Duvarlar siyaha boyanmış, tavan da öyle. Odadaki komodin ve yatak da öyle. Ne kadar iç karartıcı bir oda. Yavaştan doğruluyorum, kimin odası burası ve ben neredeyim bilmiyorum. Kapıya yöneldim fakat kilitli açılmıyor, anneme seslenerek kapıyı yumrukluyorum. Biri gelip beni buradan çıkartmalı. Ben buraya ait değilim. Sonunda biri geldi, anahtarın kapı kilidinin içinde dönüşünü hissettim, o sesi duydum ve kapı açıldı. Karşımda annem. Anne burası neresi, bu oda neden bu kadar karanlık diyecekken odaya döndüğümde ise birden karşımda kendi odamı buluyorum. Anne diye başlayan cümlem, sessiz bir dudak titremesiyle son buluyor. Donuk donuk bakıyorum anneme, o ise bana şefkatle ve sevgiyle bakıyor, sonra da arkasını dönüp gidiyor. O gidince birden oda kararıyor. Yere çöküyorum, başımı dizlerimin arasına alıyorum, ellerimi de ayak bileklerimin üzerine bağlıyorum. Ben kimim? Neredeyim? Daha sonra beyaz elbiseli biri elinde tabldot ile yemek getiriyor ve komodinin üzerine koyup kapıyı çekip gidiyor, ben ise hala olduğum yerdeyim...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

EĞER TESADÜFEN YA DA HERHANGİ BİR ŞEKİLDE BU YAZIYA ULAŞTIYSANIZ VE OKUDUYSANIZ, LÜTFEN YORUM YAPIN! :)

Yorumlarınızı bekliyorum...
---
Waiting for your comments...