(Fotoğraf bana aittir)
Hayat... Ne kadar hızlı akıp gidiyor, tutabilene aşk olsun! Acısıyla tatlısıyla yaşadığımız sürece öyle ya da böyle geçiyor. Yoğun meşakkatli günler, kimi zaman ardı arkası kesilmeyen toplantılar, sorunlar, yeni kararlar, yeni iş arkadaşları, patronun afra tafraları veya yeni stajyerin fazla merakı... Aklınızda o süreçler canlandı değil mi? Canlanınca ne hissettiniz? Yüreğiniz mi daraldı, "harbiden böyle" dediğiniz için yüzünüzde bir gülümse mi belirdi ya da derin bir nefes mi aldınız? Sanırım ben yazar değil de okuyan olsam ikinci seçenekteki gibi gülümserdim, tıpkı şu an yazarken otuz iki diş gülümsediğim gibi (bu gülümsemeyi de size borçluyum; okurken bir nebze olsun sizi gülümsettiğimi ya da sizlerde bir "farkındalık" oluşturabildiğimi hayal ettiğim için, ki bu zaten buraya yazmaya başladığım ilk günden beri amaçlarımdan biri olmuştur.)...
İşte bu hayat karmaşası arasında bazen ev-iş-uyku üçlüsü arasında mekik dokurken bir yerde durmak gerekiyor. Durup sormak gerekiyor. "Ya ben ne yapıyorum?" , "Bugün ya da bu hafta içinde kendim için ne yaptım?" diye sormayı unutuyoruz çoğu zaman. Peki ama neden? Var mı bizi bizden başka düşünen? Var mı insanı kendisi gibi seven? Var mı insanı kendi gibi iyi tanıyan? Öyle ya da böyle fark etmez, ister 5-10 dakika ister yarım saat-bir saat kendimize zaman ayırmalıyız. Kahvekoliksek (Türkçe ne garip bir dil, sondan eklemeli olduğu için kelimelerle oynamak çok hoşuma gidiyor), evet garip bir kelime olsa da dil bilgisel açıdan bir hatası görünmüyor; Türkçe öğretmeni dostlarım varsa beni uyarabilir. Eveet, ne diyorduk? Eğer kahvekoliksek zamanı o an için büküp kahvenin tadına vararak içmeliyiz, zevk alarak, her yudumda kahve çekirdeklerinden yayılan aromayı hissederek.... Ya da müziksever biriysek en sevdiğimiz parçayı açmalıyız; tınısına, sözlerine ve notaların değişimine odaklanarak sanki ilk kez dinliyormuşcasına yeniden keşfetmeliyiz. Veya deniz kenarında bir banka oturmalı, yüzümüzü güneşe dönmeli, güneş hafiften yüzümüzü ısıtırken bir yandan da yüzümüze çarpan tatlı meltemin okşamasını hissetmeli ve dalgaların getirdiği yosun kokusunu usulca içimize çekmeliyiz.
Kendine zaman tanı, kendine zaman ayır, iç sesini dinle ve bir kahve iç ya da çay ama tadına vararak ve zamanı bükerek...
Kahvekolik yerine kahve bağımlısı demeliyiz gibime geliyor. :)
YanıtlaSilBen kahve bağımlısı kelimesini daha kaba bulduğum için kahvekolik olarak yazmayı tercih etmiştim, gözüme daha sempatik gelmişti :)
SilFotoğrafın iyi yakalanmış,güzel olduğunu söylemeye zaten gerek yok.
YanıtlaSilYorum için çok teşekkürler, güzel bakan güzel görür...
SilKahve harika görünüyor adaş, afiyet olsun! Kalkıp ben de kahveyi ocağa koydum. Diline sağlık. Öyle güzel akıcı bir yazı olmuşki seve seve okudum. Bazen durup yol kenarındaki çiçekleri koklamamız, kahvenin tadını çıkararak zamanı böylece bükerek keyif yapmamız gerekiyor.
YanıtlaSilCanım benim, teşekkür ederim. Aynen öyle her şeyin tadına varmalı, yaşamın kıymetini bilmeli 😌❤️
Sil