Evet, gerçek aşk nedir,
ne değildir diyor başlığımız ve bugün sizlerle bunu irdeleyeceğiz. Geçen
haftalarda YouTube'da tesadüf eseri gezinirken ana sayfamda denk geldiğim bir
videodaki felsefi ve psikolojik yaklaşımlardan, doğru bilinen yanlışlardan, romantizm
karşıtlığından bahsedeceğim. Romantizm karşıtlığı evet konu aşk ise bu nasıl
mümkün olabilir diye soruyor olabilirsiniz, romantizme farklı bir bakış açısı
ile yaklaşan Alain De Botton'un fikirlerini sizlere sunmayı ve videodaki
öğretileri sizlerle paylaşmayı hedefliyorum.
Öncelikle Alain De Botton kimdir?
D&R sitesinde yer alan bilgiye göre Alain De Botton 26 Aralık 1969, Zürih-İsviçre doğumludur. Kendisi Yahudi asıllıdır ve Londra'da yaşamaktadır. Cambridge Üniversite'sinde tarih okumuştur. Felsefe üzerine yazdığı kitapları büyük ilgi görmüş ve en çok satanlar listesinde yer alarak birçok farklı dillere çevrilmiştir.
Tekrar konumuza dönecek olursak,
Alain De Botton
konuşmasına aşkın öğrenilmesi gereken bir yetenek olduğunu fakat insanların
-genellikle- aşka, aşkın felsefesine dair yeteri kadar bilgi sahibi olmadan
aceleyle bu kavramın içine daldıklarını ve hatta bir ilişki içerisindeyken bile
ne yaptıklarına dair en ufak fikirleri olmadan bu süreci yönettiklerine
değinerek başlıyor. Günümüz toplumlarının "aşk" kavramına bakış açısının
yanlışlığı üzerine vurgular yaparak, bu yanlış algının toplumdaki çiftlerin
gerçek aşkı tatmasına engel olduğunu savunuyor.
Öncelikle çiftlerin
birbiri hakkında "O mükemmel biri" tarzındaki düşüncelerinden
vazgeçmesi gerektiğini aksine bunu "O bazı yönlerine rağmen benim için
mükemmel biri" şekline dönüştürmelerinin öneminin altını çiziyor. Bu
şekilde karşıdaki kişinin kusursuz olması düşüncesinden kurtulmak, O'nun da bir
insan olduğunu hatırlamak, hata yapabileceğini bilmek ve gerçek dışı
hayallerden uzaklaşıp hayal dünyasından uzak olmayı amaçlamamızı tavsiye
ettiğini söyleyebilirim. Çünkü Alain De Botton'a göre gerçek sevgi/aşk işte tam
da burada başlıyor. Bir kişinin eksik yönlerini, yanlışlarını görüp fark
etmemize rağmen O kişiyi olduğu gibi KENDİ gibi olduğu için sevebilmek... Bu
noktada bu konuyu bir örnekle pekiştirmek için çocuk örneğini veriyor. Her
insan çocuğunu sever ve kimsenin çocuğu mükemmel değildir, ebeveyn bunu bilir
ama ona göre çocuğu mükemmeldir çünkü çocuğunu olduğu gibi kabullenmiştir diye
ekliyor.
"Love is not an admiration for the
perfect, love is a sympathy for many things which are less than
perfect."
"Aşk, mükemmele duyulan hayranlık
değil, mükemmel olmayan birçok şeye duyulan sempatidir."
-Alain De Botton
Bir
kişiyi etkilemek için harcanan çabayı performans olarak görüyor ve bunun yapay
olduğunu belirtiyor çünkü bir yere kadar gösteriyi sürdürebiliriz fakat
sürdüremediğimiz zaman kişi bizi mi yoksa çizdiğimiz profili mi seviyor? Bu
noktada birinin bizi bir yere kadar çizdiğimiz imajı sevmesi her ne kadar
önemli olsa da gün sonunda asıl nokta kişinin bizi "BİZ" olduğumuz
için sevmesi gerektiğini tekrar belirtiyor. İnsanların garip varlıklar olduğundan
bahsederken şöyle diyor. Hem insanları etkilemek için onların hoşuna gidecek
belli başlı bazı şeylere (giyim, zevkler, hobiler, statü vs.) dikkat
ettiğimizi hem de gün sonunda bizimle ilgili beğendikleri tek şeyin
görünüşümüz, mesleğimiz ya da paramız olduğunu fark ettiğimiz zaman ruhumuzdan,
benliğimizden ziyade sadece bunlara ilgi duyan kişilerin bize acı verdiğini ve
o zaman onları istemediğimizi belirtiyor.
Romantizme
karşı çıkarken değindiği ilk nokta romantizmin aşkı bulmanın kolay ve bir anda
gerçekleşen bir şey olduğunu savunması yönünde oluyor. Yani romantizm akımında
kişilerin bir anda pat diye aşkı bulacakları ve bu aşkın ilelebet süreceği
fikri varken Alain De Botton'a göre ise aşk tamamen doğru kişiyi bulmakla
alakalı. Biraz kafa karıştırıcı oldu değil mi? O halde daha açıklayacı bir
şekilde anlatmaya çalışalım. Günümüzde şarkıların ve filmlerin ilişkide her
şeyin mükemmel olduğu "ilk iki ay"ı anlattığını ama büyük resme
bakmadığını belirtiyor. Her şey henüz tozpembeyken aşka hep bu gözle bakmaktan
ve her şeyin her an sorunsuz, tıkırında işleyeceği düşüncesinden
kurtulmak gerekiyor. Bu kısımdan sonra ise ilişkide hava kapalı olduğunda ve
hatta şiddetli yağmurlar başladığında ise kazanılması gereken bazı beceriler
olduğunu düşünüyor ki bunların toplumumuzda hiç konusunun geçmediğini ve bu
yeteneklerin bize öğretilmediğini belirtiyor. Bu yetenekler genel anlamda
ilişki içerisinde karşıdakini anlama, empati yapabilme, sakin kalabilme gibi
becerilerini kapsıyor.
Romantizmde ben anlatmadan karşıdaki beni anlasın ve bana destek olsun
düşüncesinin bulunduğunu savunuyor ve bunu bir örnekle şöyle anlatıyor.
Romantik çiftlerde taraflardan biri bir şeye surat astığı zaman partneri ne
kadar sorunun ne olduğunu sorsa da karşıdaki kişi sorunu söylemeyi reddeder ve onu seven, aşık
olduğu kişinin "gerçek aşkı"
olduğu düşüncesinden doğan bir inanışla kişi ben anlatmasam bile o beni anlar,
anlayabilir ya da anlamak zorunda, bizim ruhlarımız kelimelere ihtiyaç duymadan
iletişim kurabilir düşüncesini benimsemektedir diyor. Eğer sorunun ne olduğunu
ben anlatmadan anlarsa beni seviyor ama ben sorunu ona anlatırsam o zaman ne anlamı
kaldı ki, beni sevmiyor şeklinde düşünmeye meyilli olduklarını vurguluyor.
Romantizm akımının dizi, film ve kitaplarında işlediği bu öğretiyi saçmalık
olarak nitelendiriyor. Aynı örnekte kişinin kendini kapatması yerine kaşı
tarafa duygularını, ruh halini ve o an onu üzen şeyi ya da sorun her neyse bunu
karşılıklı bir şekilde sakince konuşmalarının gerçek romantiklik olduğunu
belirtiyor.
“Çiftlerin beni değiştirme beni olduğum gibi sev!” algısının
yanlış olduğunu düşünüyor ve bu fikrin birini tamamen olduğu gibi kabul etmek
yerine karşıdaki kişiye duyulan sevgiden
dolayı O’nu daha iyisine yönlendirme ve O’nun içindeki en iyiyi ortaya
koyabilmesine yardımcı olmak eyleminin gerçek aşk olarak yorumlanması gerektiğini
düşünüyor. Tabi yönlendirmeleri yapma konusunda ne kadar başarısız ve bir
şeyleri öğrenme konusunda da ne kadar kötü olduğumuza da değiniyor. Karşıdaki
kişi bunu kendi karakteri ve benliğine karşı bir saygısızlık ya da bir tehdit
unsuru olarak gördüğü için işler değişebiliyor. Bu yüzden bu konulardaki
yaklaşımların rahatsız edici ve tehditkâr olmadan olmasını uygun buluyor.
Genel olarak toparlayacak olursak, Alain De Botton bir ilişkide en önemli şeyin iki taraflı açık bir iletişim olduğunu savunuyor ve popüler kültürün gölgesinde kalmış hikâyeleri elinin tersiyle iterek açık iletişim kurma eyleminin bile başlı başına romantik bir olay olduğundan bahsediyor. Hem romantizmin ne olduğu konusunda hem de birçok noktada bakış açımızı ve çevremizdeki ilişkileri sorgulamamızı sağlıyor. Daha fazlası için alttaki videoyu izleyebilirsiniz.
Kaynak: https://www.youtube.com/watch?v=wFCsLSGPLMk&t=1047s
Blog ile lise yıllarımda endonezya dili için araştırma yaparken karşılaştım. O yıllardan beri zaman zaman uğradığım keyifli bir alan oldu. Bu yazınız da ihtiyacım olduğu anda ufkumu açtı, çok teşekkürler!
YanıtlaSilMerhaba, ne kıymetli bir yorum! Teşekkürler!
SilAbimiz romantizmi ağır ezmiş fakat ben bunun böyle olmadığını biliyorum Instagramda keyfi olarak yaptığım bir iş: insanları incelemek. Aşk bir insanın ruhuna girmektir bunun nerede ve nasıl olacağı kişinin kendisine bağlıdır ( genellikle gündelik hayatın sıkıcılığında olur) insanları incelerken yaptığım ilk şey onlara tapınmak ve arzularını fark etmek. Bugün bir kişinin profiline girdim ve 5 farklı fotoğrafta tek bir ortak özellik fark ettim hepsinde farklı farklı Yüzükler vardı. İnsanlar bir eşyayı severken sevgi beklemezler. Fakat canlı bir varlığa gelince karşıdaki varlıktan sevgi beklentisi içerisinde olur ve burada romantizm adı verilen kavram ortaya çıkar
YanıtlaSilHaklı bir yorum, "abimiz romantizmi ağır ezmiş" :D İnsanları incelemek, gözlem yapmak, onların hal ve hareketleri arasında çıkarım yapmaya çalışmak benim için de zevkli bir hobi. Tabii ki de canlı bir varlıktan karşılık beklemekten daha doğal bir durum olamaz, eşyaları ise sadece seviyoruz ve karşılıksız. Burada yazarın romantizmde değinmek istediği noktayı bence ikiye ayırabiliriz: açık romantizm ve kapalı romantizm olarak. Kendimizi iletişime kapatıp karşımızdakinden *ütopik bir romantizm* beklentisi içine girmemeliyiz diye düşünüyorum :)
Sil