26 Ağustos 2021 Perşembe

Gerçek Aşk Kavramı: Aşk Nedir, Ne Değildir?

Evet, gerçek aşk nedir, ne değildir diyor başlığımız ve bugün sizlerle bunu irdeleyeceğiz. Geçen haftalarda YouTube'da tesadüf eseri gezinirken ana sayfamda denk geldiğim bir videodaki felsefi ve psikolojik yaklaşımlardan, doğru bilinen yanlışlardan, romantizm karşıtlığından bahsedeceğim. Romantizm karşıtlığı evet konu aşk ise bu nasıl mümkün olabilir diye soruyor olabilirsiniz, romantizme farklı bir bakış açısı ile yaklaşan Alain De Botton'un fikirlerini sizlere sunmayı ve videodaki öğretileri sizlerle paylaşmayı hedefliyorum.

Öncelikle Alain De Botton kimdir?

D&R sitesinde yer alan bilgiye göre Alain De Botton 26 Aralık 1969, Zürih-İsviçre doğumludur. Kendisi Yahudi asıllıdır ve Londra'da yaşamaktadır. Cambridge Üniversite'sinde tarih okumuştur. Felsefe üzerine yazdığı kitapları büyük ilgi görmüş ve en çok satanlar listesinde yer alarak birçok farklı dillere çevrilmiştir.

Tekrar konumuza dönecek olursak,

Alain De Botton konuşmasına aşkın öğrenilmesi gereken bir yetenek olduğunu fakat insanların -genellikle- aşka, aşkın felsefesine dair yeteri kadar bilgi sahibi olmadan aceleyle bu kavramın içine daldıklarını ve hatta bir ilişki içerisindeyken bile ne yaptıklarına dair en ufak fikirleri olmadan bu süreci yönettiklerine değinerek başlıyor. Günümüz toplumlarının "aşk" kavramına bakış açısının yanlışlığı üzerine vurgular yaparak, bu yanlış algının toplumdaki çiftlerin gerçek aşkı tatmasına engel olduğunu savunuyor.        

Öncelikle çiftlerin birbiri hakkında "O mükemmel biri" tarzındaki düşüncelerinden vazgeçmesi gerektiğini aksine bunu "O bazı yönlerine rağmen benim için mükemmel biri" şekline dönüştürmelerinin öneminin altını çiziyor. Bu şekilde karşıdaki kişinin kusursuz olması düşüncesinden kurtulmak, O'nun da bir insan olduğunu hatırlamak, hata yapabileceğini bilmek ve gerçek dışı hayallerden uzaklaşıp hayal dünyasından uzak olmayı amaçlamamızı tavsiye ettiğini söyleyebilirim. Çünkü Alain De Botton'a göre gerçek sevgi/aşk işte tam da burada başlıyor. Bir kişinin eksik yönlerini, yanlışlarını görüp fark etmemize rağmen O kişiyi olduğu gibi KENDİ gibi olduğu için sevebilmek... Bu noktada bu konuyu bir örnekle pekiştirmek için çocuk örneğini veriyor. Her insan çocuğunu sever ve kimsenin çocuğu mükemmel değildir, ebeveyn bunu bilir ama ona göre çocuğu mükemmeldir çünkü çocuğunu olduğu gibi kabullenmiştir diye ekliyor. 

"Love is not an admiration for the perfect, love is a sympathy for many things which are less than perfect." 

"Aşk, mükemmele duyulan hayranlık değil, mükemmel olmayan birçok şeye duyulan sempatidir."

-Alain De Botton 

        Bir kişiyi etkilemek için harcanan çabayı performans olarak görüyor ve bunun yapay olduğunu belirtiyor çünkü bir yere kadar gösteriyi sürdürebiliriz fakat sürdüremediğimiz zaman kişi bizi mi yoksa çizdiğimiz profili mi seviyor? Bu noktada birinin bizi bir yere kadar çizdiğimiz imajı sevmesi her ne kadar önemli olsa da gün sonunda asıl nokta kişinin bizi "BİZ" olduğumuz için sevmesi gerektiğini tekrar belirtiyor. İnsanların garip varlıklar olduğundan bahsederken şöyle diyor. Hem insanları etkilemek için onların hoşuna gidecek belli başlı bazı şeylere (giyim, zevkler, hobiler, statü vs.) dikkat ettiğimizi hem de gün sonunda bizimle ilgili beğendikleri tek şeyin görünüşümüz, mesleğimiz ya da paramız olduğunu fark ettiğimiz zaman ruhumuzdan, benliğimizden ziyade sadece bunlara ilgi duyan kişilerin bize acı verdiğini ve o zaman onları istemediğimizi belirtiyor.

         Romantizme karşı çıkarken değindiği ilk nokta romantizmin aşkı bulmanın kolay ve bir anda gerçekleşen bir şey olduğunu savunması yönünde oluyor. Yani romantizm akımında kişilerin bir anda pat diye aşkı bulacakları ve bu aşkın ilelebet süreceği fikri varken  Alain De Botton'a göre ise aşk tamamen doğru kişiyi bulmakla alakalı. Biraz kafa karıştırıcı oldu değil mi? O halde daha açıklayacı bir şekilde anlatmaya çalışalım. Günümüzde şarkıların ve filmlerin ilişkide her şeyin mükemmel olduğu "ilk iki ay"ı anlattığını ama büyük resme bakmadığını belirtiyor. Her şey henüz tozpembeyken aşka hep bu gözle bakmaktan ve  her şeyin her an sorunsuz, tıkırında işleyeceği düşüncesinden kurtulmak gerekiyor. Bu kısımdan sonra ise ilişkide hava kapalı olduğunda ve hatta şiddetli yağmurlar başladığında ise kazanılması gereken bazı beceriler olduğunu düşünüyor ki bunların toplumumuzda hiç konusunun geçmediğini ve bu yeteneklerin bize öğretilmediğini belirtiyor. Bu yetenekler genel anlamda ilişki içerisinde karşıdakini anlama, empati yapabilme, sakin kalabilme gibi becerilerini kapsıyor.

       Romantizmde ben anlatmadan karşıdaki beni anlasın ve bana destek olsun düşüncesinin bulunduğunu savunuyor ve bunu bir örnekle şöyle anlatıyor. Romantik çiftlerde taraflardan biri bir şeye surat astığı zaman partneri ne kadar sorunun ne olduğunu sorsa da karşıdaki kişi sorunu söylemeyi reddeder ve onu seven, aşık olduğu kişinin "gerçek aşkı" olduğu düşüncesinden doğan bir inanışla kişi ben anlatmasam bile o beni anlar, anlayabilir ya da anlamak zorunda, bizim ruhlarımız kelimelere ihtiyaç duymadan iletişim kurabilir düşüncesini benimsemektedir diyor. Eğer sorunun ne olduğunu ben anlatmadan anlarsa beni seviyor ama ben sorunu ona anlatırsam o zaman ne anlamı kaldı ki, beni sevmiyor şeklinde düşünmeye meyilli olduklarını vurguluyor. Romantizm akımının dizi, film ve kitaplarında işlediği bu öğretiyi saçmalık olarak nitelendiriyor. Aynı örnekte kişinin kendini kapatması yerine kaşı tarafa duygularını, ruh halini ve o an onu üzen şeyi ya da sorun her neyse bunu karşılıklı bir şekilde sakince konuşmalarının gerçek romantiklik olduğunu belirtiyor. 

      “Çiftlerin beni değiştirme beni olduğum gibi sev!”  algısının yanlış olduğunu düşünüyor ve bu fikrin birini tamamen olduğu gibi kabul etmek yerine karşıdaki kişiye duyulan sevgiden dolayı O’nu daha iyisine yönlendirme ve O’nun içindeki en iyiyi ortaya koyabilmesine yardımcı olmak eyleminin gerçek aşk olarak yorumlanması gerektiğini düşünüyor. Tabi yönlendirmeleri yapma konusunda ne kadar başarısız ve bir şeyleri öğrenme konusunda da ne kadar kötü olduğumuza da değiniyor. Karşıdaki kişi bunu kendi karakteri ve benliğine karşı bir saygısızlık ya da bir tehdit unsuru olarak gördüğü için işler değişebiliyor. Bu yüzden bu konulardaki yaklaşımların rahatsız edici ve tehditkâr olmadan olmasını uygun buluyor.

       Genel olarak toparlayacak olursak, Alain De Botton bir ilişkide en önemli şeyin iki taraflı açık bir iletişim olduğunu savunuyor ve popüler kültürün gölgesinde kalmış hikâyeleri elinin tersiyle iterek açık iletişim kurma eyleminin bile başlı başına romantik bir olay olduğundan bahsediyor. Hem romantizmin ne olduğu konusunda hem de birçok noktada bakış açımızı ve çevremizdeki ilişkileri sorgulamamızı sağlıyor. Daha fazlası için alttaki videoyu izleyebilirsiniz. 

Kaynak: https://www.youtube.com/watch?v=wFCsLSGPLMk&t=1047s




4 yorum:

  1. Blog ile lise yıllarımda endonezya dili için araştırma yaparken karşılaştım. O yıllardan beri zaman zaman uğradığım keyifli bir alan oldu. Bu yazınız da ihtiyacım olduğu anda ufkumu açtı, çok teşekkürler!

    YanıtlaSil
  2. Abimiz romantizmi ağır ezmiş fakat ben bunun böyle olmadığını biliyorum Instagramda keyfi olarak yaptığım bir iş: insanları incelemek. Aşk bir insanın ruhuna girmektir bunun nerede ve nasıl olacağı kişinin kendisine bağlıdır ( genellikle gündelik hayatın sıkıcılığında olur) insanları incelerken yaptığım ilk şey onlara tapınmak ve arzularını fark etmek. Bugün bir kişinin profiline girdim ve 5 farklı fotoğrafta tek bir ortak özellik fark ettim hepsinde farklı farklı Yüzükler vardı. İnsanlar bir eşyayı severken sevgi beklemezler. Fakat canlı bir varlığa gelince karşıdaki varlıktan sevgi beklentisi içerisinde olur ve burada romantizm adı verilen kavram ortaya çıkar

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Haklı bir yorum, "abimiz romantizmi ağır ezmiş" :D İnsanları incelemek, gözlem yapmak, onların hal ve hareketleri arasında çıkarım yapmaya çalışmak benim için de zevkli bir hobi. Tabii ki de canlı bir varlıktan karşılık beklemekten daha doğal bir durum olamaz, eşyaları ise sadece seviyoruz ve karşılıksız. Burada yazarın romantizmde değinmek istediği noktayı bence ikiye ayırabiliriz: açık romantizm ve kapalı romantizm olarak. Kendimizi iletişime kapatıp karşımızdakinden *ütopik bir romantizm* beklentisi içine girmemeliyiz diye düşünüyorum :)

      Sil

EĞER TESADÜFEN YA DA HERHANGİ BİR ŞEKİLDE BU YAZIYA ULAŞTIYSANIZ VE OKUDUYSANIZ, LÜTFEN YORUM YAPIN! :)

Yorumlarınızı bekliyorum...
---
Waiting for your comments...