Bir süredir bunu düşünüyorum. İnsan ister arkadaşlık ister romantik ilişkisi olsun, o ilişkiden ne bekler, neyi ister? Bence insan öyle ya da böyle karşısındaki tarafından anlaşılmak ister. Anlaşılmak aslında gayet geniş bir yelpaze, içinde birçok şeyi barındırıyor. Olduğu gibi kabul edilmek mesela, bunun en temelinde yine anlamak ve anlaşılmak vardır. Karşımızdaki bireyi anlamadan onu nasıl olduğu gibi kabul edebiliriz? Bence pek mümkün değil. Onun belirli konulara bakış açısı nedir diye dinler ve önce onu anlamaya çalışmamız gerekir. Anlama süreci tamamlandıktan yani anlaşıldıktan sonra ikinci ve nihai süreç kabullenmektir diye düşünüyorum.
Anlaşılmak derken kastım, romantikleştirilen veya romantikleştirilmeye çalışılan eski ve yaygın anlayışların aksine konuşmadan, paylaşım yapmadan karşıdakinin bizi anlamasını beklemek değil. Doğru ve sağlıklı bir iletişimin ürünü olarak “anlamak ve anlaşılmak”. Aslında karşılıklı ve eş zamanlı gerçekleşen ve birbirini destekleyen iki olgu. Ezeli aşıklar diyebiliriz belki bu ikisine çünkü biri olmadan diğerinin varlığı mümkün olmuyor.
Baktığımız zaman, en çekirdekten başladığımızda; öncelikle ailemizin bizi anlamasını isteriz. Annemizin, babamızın, abi veya ablamızın ya da aile olarak her kimi varsayıyorsak fark etmez, onlar tarafından anlaşılmak isteriz. Bizi anlamalarını, hayallerimizi desteklemelerini, neye sinirlendiğimizi veya neye bu kadar mutlu olduğumuzu, bizim için önemli olan şeylerin neden önemli olduğunu algılayıp anlayabilmelerini bekleriz. Beklentimiz bu yöndedir. Sonra arkadaşlar var, onların da bizi anlamasını bekleriz. Yine aynı şekilde hangi olaya nasıl tepki vereceğimizi tahmin etmeleri veya belirli bir durum karşısında neden böyle bir tavır aldığımızı bilmelerini isteriz. Karşımızdaki kişiden arkadaş olarak beklentilerimiz neler ve bunlara nasıl cevap verebilir, bunları bilmeli ve buna paralel olarak davranmalarını bekleriz. Özel hayatımıza geçtiğimizde, hayatımıza aldığımız “O” kişinin bizi en çok anlayan olmasını isteriz belki de. İçimizde kopan fırtınaları ya da çocuksu hayalleri anlattığımızda yargılamadan bizim penceremizden bakıp aynı renkteki çiçek tarlalarını görebilmesi beklentisini içimizde taşırız…
Bir psikologun sayfasında okuduğum bir yazı aklıma geliverdi. Konuya dair yazacağım bu son paragrafı bu örnekle bitirmek istiyorum. Tam hatırlayamamakla beraber sanıyorum ki Adem Güneş kendi instagram hesabından bu hikayeyi paylaşmıştı. Evli bir çiftin sanıyorum ki Adem Hoca’ya yazdığı ve kendi başlarından geçen bir olay şöyleydi. Adam son zamanlarda işte stresli ve yoğun bir süreçten geçiyor. Bir gece karsının dişi çok fena ağrıyor. Karısı adamı uyandırıp dişinin çok ağrıdığını söylemiş ve adam da eşine bu saatte acile gitmeyelim mümkünse sabah kadar dayan gibi bir şey söylemiş. Kadın da bunun üzerine ben hastaneye gidelim demiyorum, beni anlamanı istiyorum, sarılmanı istiyorum demiş. Uzun lafın kısası, bazen bazı şeyler sadece anlaşılmak için söylenmiş şeyler olabilir. Karşısında büyük işler beklenmeyebilir, sadece “seni anlıyorum” demek bile yetebilir veya karşımızdakinin anlaşıldığını gösteren sıcacık bir sarılma… Ne de olsa insan anlaşılmak ister en nihayetinde, öyle değil mi? :)
Bu tür yazıları bi yerde görüp begendiniz icin arsiv niyetini mi yaziyosunuz yoksa yasadıklarınızdan günden güne azar azar mı ekleyip yaziyosunuz merak ettim hocam
YanıtlaSilMerhabalar, bildirimlerde sorun var sanırım. Şimdi görüyorum yorumlarınızı. Gün içinde yaşadığım şeylerden ilham alarak veya kimi zaman tamamen hayal gücüne dayalı olarak yahut gözlemlerim sonucunda vardığım fikirleri açıklamak, paylaşmak adına yazıyorum. İlginiz için teşekkürler!
SilHocam size bildirim falan gelmiyo mu beklicek miyiz :D
YanıtlaSilGecikme için kusura bakmayın :)
Sil